7 Nisan 2015 Salı

FENERBAHÇE’YE SALDIRININ İKLİMİ NASIL HAZIRLANDI? | Bedri Baykam

Bizi şaşırtan korkunç senaryolarla yaşam üzerimize gelmeye devam ediyor. Mesela şu yazı size ulaşana kadar, ülkede her an yeni karanlıklar fırtına gibi gündemi değiştirebilir.
             Fenerbahçe 5-1’lik bir deplasman galibiyeti almış, ama kendisini İstanbul’a götürecek uçağa doğru otobüsle diken üstünde yol alıyor. Mahmut Uslu’nun  “şimdi tehlikeli bölgeye girdik” demesinden birkaç dakika sonra kurşunlar şoförü pusuya düşürüyor. Hedef belli: Sarı lacivertli takımı taşıyan otobüsün kontrolden çıkarak şarampole yuvarlanması. Böylece akılları sıra, “düşmanı” toptan yok edecekler! Fenerbahçe güvenlik sorumlusu frene basmayı başaramasa, Allah korusun, o düşünmeye bile korktuğumuz senaryo belki de gerçekleşecek ve bu Türkiye’de yalnız futbolun değil, sporun sonu olacak!
             Açık konuşalım, bu herhangi bir takıma tesadüfen olan bir saldırı değil. Hani o Ergenekon ve Balyoz davaları var ya! Hani sevgili aydınlarımızı ve TSK’nın güzide komutanlarını tamamen uydurma iddia ve sahte delillerle yıllarca zindanlara hapseden o alçak kumpasların vicdansız senaristleri var ya! İşte Fenerbahçe, 3 Temmuz’dan itibaren tek merkezli ahtapot kollu senaryonun doğrudan hedefi haline geldi. Başkanı ve yöneticileri hapse atıldı. Tam üç yıl boyunca, hak etmesine rağmen Avrupa Kupaları’na yollanmadı. UEFA ve CAS, bütün ikazlara rağmen, o anda ipotek altına alınmış olan Türk Mahkemesi’nin kararlarını kaynak gösterip Fenerbahçe’nin üzerine gitti. Maalesef Trabzon ve Galatasaray, “fırsat bu fırsat”, fütursuzca Fenerbahçe’ye yüklendiler. Uluslararası kurumlarda sarı lacivertlilerin ağır cezalar alması için büyük baskılar yaptılar. Tekrar o detaylara dönmek istemiyorum. Her şey açık oynandı.
              Geriye yönelik hesaplaşmalarla kavgaları alevlendirmemek lazım. Ama herkes artık kendi hatalarıyla yüzleşmeye mecbur. Önemli olan bu korkunç olayın üstünü örtmek için “provokasyon” veya “birkaç meczup efendim” diyerek işin kolayına kaçmamak. Bakın gerçeklerle yüzleştiğimizde neler hatırlıyorsunuz:
               Fenerbahçe 21. yüzyılda her dalda yoğun bir üstünlük kurdu. Kadın ve erkekte, basketbol, masa tenisi, voleybol, atletizm demeden Avrupa ve Dünya çapında başarıları, şampiyonlukları üst üste yığdı. Futbolda da her yıl ya şampiyon, ya ikinci oldu. Sonuçta, yurt içinde hayranından çok kıskananı var. Kulübün üzerine 3 Temmuz’da çöken malum siyasi komplo, birçok insanın işine geldi. Fenerbahçe Başkanı veya birkaç oyuncu da hedef tahtasında merkeze alındıktan sonra, linç dönemi geldi çattı. Medyada veya sanal dünyada Fenerbahçe’ye “şikeci” demek, oyuncuları hedef göstermek, Fenerbahçe otobüsleri taşlandığında bıyık altından  “oh olmuş” demek sürekli bir alışkanlık haline geldi. Maalesef, özellikle Trabzonspor Başkanı’nın gençleri sürekli galeyan halinde tutan demeçleri de kolay yenilir yutulur lokma değil. Şimdi bunları yaşanmamış farz edersek, yeni felaketlerin hazırlayıcısı oluruz. Tabii ki Trabzonspor’un kalkıp Fenerbahçe’ye silahlı saldırı hazırlayacak hali yok! Ama Başkanı’nın son iki yılda yarattığı iklimin, o kentte on binlerce kişiyi ağır bir tahrike taşıdığını da tek bir Allah’ın kulu inkar edemez.
              Peki, Volkan ve Emre’nin durumları: İkisinin de sütten çıkmış ak kaşık olmadığı, öfke kontrol sorunları olduğunu biliyoruz. Ama yıllardır her an onların üzerine nasıl ve hangi küfürlerle/tekmelerle gidildiğini hiç düşündünüz mü? Cumartesi gece yaşananlardan sonra twitter’da “keşke Emre vurulup gitseydi” diyen sapıkların cirit attığını biliyor musunuz? Milli maçlardan önce  yaşadıkları küfür-tehdit-tahrik de cabası! Koca koca kelli felli insanlar, bu oyunculara karşı açık küfür kampanyası yürütüp iyi bir şey yaptıklarına birbirlerini inandırıyorlar! Türkiye bir an durup aynaya bakmalı: Evet Fenerbahçe kurşunlandı, oyuncular ölümden döndü... Ama kaç kişinin yıllardır süren katkılarıyla oldu bu? Kaç gazeteci, kaç bin holigan, kaç yöneticinin tahrikleriyle hazırlandı bu komplo? Artık bu tehlikeli Fenerbahçe düşmanlığını bilinçsiz bir dönemin hatırası olarak rafa kaldıracak herkes. Ya da bu elim olayın ardından timsah gözyaşı dökmeyecek!
             Bu arada ligler ertelenecekse, tüm maçlar ertelenir. Yalnız Fenerbahçe’nin maçları değil. Umarım sarı lacivertli yöneticiler, takımlarını bu yılki yarıştan uzaklaştıracak bu traji-komik Federasyon kararını acilen çöpe atarlar. Bu tuzağa düşmek, Trabzon’da yol kesen canilere prim tanımak olur.


KAYAHAN
Kayahan'ın cenazesine katıldım. Şarkıları yıllar geçtikçe anlam kazanan, kalıcılığa kavuşan, çok sevilen bir sanatçıydı, başımız sağ olsun. Ben onun sesini ve şarkılarını 30 yıl öncesine oranla bugün çok daha fazla seviyorsam, bunun benim açımdan önemli bir anlamı var. İngilizce’den kötü çeviri yaparsam "üzerinizde büyüyor bu şarkılar". İmam konuşmasında şunları söyledi tüm değerli hazirun önünde:Korumalı koca kalelerin içine saklansanız da, ölüm bir gün gelir sizi orada da bulur, kaçış yok

DÜNYA SANAT GÜNÜ
Dünya Sanat Günü, yani Leonardo'nun doğum günü, 15 Nisan (ve haftası) pek yakında dünyanın bir çok ülkesinde aynı anda kutlanacak. Sizler de okullarınızda, üniversitelerinizde, inadına sanata önem vererek yobazlıkla, faşizmle mücadelenin en doğal yönüne gönlünüzü ve emeğinizi koyun. Türkiye adına başkanı olduğum UPSD'nin, Dünya Sanat Dernekleri Genel Kurulu’na 2011’de Meksika/Guadalajara'da verdiği önergeyle oybirliğiyle kabul edilen bu teklif sayesinde, artık dünyada herkesin sanatı aynı anda kutladığı bir gün var! Değerini bilelim! Okullara, derneklere, belediyelere yayalım! Hele ülkemizde!

EKMEK ALMA BELGESİ!
İnönü dönemini topa tutmak isteyen her bahtsız, hemen 2. Dünya Savaşı günlerinin yokluklarını gündeme getirir ve "ekmeği karneye bağlamışlardı!" diye saldırıya geçerdi! (Hem de Paşa'nın ülkemizi hangi çabalarla savaş dışı tutmayı başardığını göz ardı ederek) Artık bu örneği kullanamayacaklar: Baksanıza kendi başkanları Berkin'den geçen hafta "Ekmek almaya gitme belgesi" adı altında yeni bir "şey" talep etti. Hem de sulh zamanında! Büyük yaratıcılık!

ALEX
Futbolu aslında yalnız güzellikleriyle hatırlayabilsek keşke! Kim ne derse desin tüm Türkiye'nin aklı Alex'te kaldı. Evini boşaltırken yanında en son ben vardım. Hooijdonk’u da ünlü amigo Paşalı Birol'la birlikte havalimanından son uğurlayan kişiydim. Mühim olan bir futbolcunun nasıl geldiği değil, nasıl gittiğidir. Havaalanlarında yüzbin kişiyle star karşılamak kolaydır. Ama şimdiden herkese söyleyeyim, kim ne derse desin bu ülke sonunda Alex'e jübile yapacak. Bu sevgi seli öyle kolay kolay rafa kaldırılıp unutturulamaz. LigTV’de onun eski gollerini izlerken bile gözlerim yaşarıyor…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.