30 Aralık 2014 Salı

GROTESK ABSÜRD BULVAR TİYATROSU! | Bedri Baykam | 30 Aralık 2014 tarihli makalesi..


Değerli Genel Yayın Yönetmenim Utku Çakırözer’i uyarıyorum. Geçen Cumartesi, Cumhuriyet’in Ethem Sarısülük’ü öldüren polis hakkındaki manşeti, ağabeyinin sözlerinden yola çıkarak “Madalya da taksaydınız” şeklindeydi. Aman dikkat!! Belki hatırlarsınız, bu yıl 28 Ekim tarihli yazımın başlığı, “Bence paraları faiziyle geri ödemeliler” idi. Bakın ne yazmışım: “Mesela neden 10 ay boyunca ‘merkez ticari misafir’ ve diğer ‘mağdurlar’ın ‘boş’ yere el konulan (!) paraları için faiz işletilmesin ki? … böylece çeşitli bakan mahdumları ve misafirleri, bu işten sıyrık almadan çıktıklarını görerek rahatlamalılar, var mı itirazı olan?” Demek itirazı olan yokmuş! Aradan iki ay bile geçmedi ki, adamlar kalkıp geçen hafta 17-25 Aralık paralarını beni ciddiye alıp gerçekten faizleriyle ödediler! Şimdi de bu yeni manşetten yola çıkarak kalkıp Sarısülük’ü öldüren polise “Devlet nişanı” takarlarsa artık şaşırmam, suçu kendimizde ararım, adamlara meğer biz yol gösteriyormuşuz diye!
Hani “bari Bilal başbakan olsun” diyenler vardı ya… Hatta harika bir karikatürde, Bilal babasına “Babacım, o gazetecilere neden kızdın ki, benim Başbakanlığımı önermişler!” şeklinde tatlı bir serzenişte bulunuyordu! Siz oturup kalkıp dua edin ki o hicvi ciddiye alma yoluna gitmediler, biz Davutoğlu ile yetinmek durumunda kaldık! Durumun özeti: Biz artık hukuk ve siyaset filan konuşmuyoruz. Biz grotesk bir bulvar tiyatrosu yaşıyoruz. George Grosz veya Botero resimlerinde figürün uğradığı biçim bozma, bizim mahkum edildiğimiz ortamdan çok daha normale yakın kalıyor. Bakın daha düne kadar Cumhurbaşkanımız, yani eski Başbakanımız, “Ergenekon’un savcısıyım” diyordu, bugün tüm o mahkeme ve dosyaları yürüten savcı ve hakimleri “paralel yapının hakimi” olarak teşhis ediyor ve ellerinin yakalarından düşmeyeceğini belirtiyor! Aynı Ergenekon’un başka birçok savcısı daha vardı: 2. Cumhuriyetçiler, “yetmez ama evetçiler”, tüm AKP, yandaş ve cemaat medya kadroları! Şimdi öküz öldü, ortaklık bozuldu, bütün bu büyük dayanışmanın kadroları çatırdadı ve birbirine girdiler. Artık şu andan itibaren her iki eski ortağın birbirinin gözünü deşmeye kalkışırken sarf ettikleri sözler ciddiye alınabilir mi? Daha 15 ay öncesine kadar bu hükümetin bakanları “F” tipinin devlet içinde çete kurduğu suçlamalarına “gülünesi iddialar” demiyorlar mıydı? Bugün o eski demeçlerini arşivlerden silebilmek için Silikon Vadisi’nden yeni teknoloji arayışlarına girdiler. Grotesk yetmez, absürd, bulvar ve traji-komediyi de kucaklayan, evlere şenlik bir yeni dünya tiyatrosu bu!
Şimdi hükümetin zirveye yakın gizli sözcüsü Mehmet Metiner, “İş dünyasına da operasyon yapılacak” diyerek, yargı ve yürütmenin artık birbirleriyle tartışılmaz şekilde iç içe, kucak kucağa geçtiğini kanıtlıyor, hem de hiçbir çekince duymadan! “Tarafsız” Cumhurbaşkanımız ise tutuklanan gazeteciler konusunda verilen ilanlara kızmış! “Soruyorum, gazeteciler suç işleyemez mi sanki?” diye tepkisini ortaya koyuyor. Mantık özünde doğru belki; gazeteciler cinayet de işleyebilir, banka da soyabilir, tecavüz de edebilir, yani insan olarak her suçu işleyebilirler. Ama burada onlara atfedilen “suçlar” bambaşka. Biz de bu mantıktan yola çıkarak Sn. Cumhurbaşkanı’na şu soruyu yöneltebiliriz: “Başbakanlar, Cumhurbaşkanları, suç işlemezler mi? Dünya tarihi, ağır suçlar işledikleri kanıtlanmış liderlerin, beş kıtaya yayılmış tarihi değilse nedir? O zaman bu hukuk arayışına hükümet tarafından duyulan tepki neden?”
Burada hukuk ve demokrasi ilişkisinin temel alfabesi sorgulanmalı. Bağımsız ve gerçek bir yargıya rücu etmeden, halkın veya uluslararası kamuoyunun önünde kimse aklanamaz, kimse mahkum da edilemez. Olsa olsa yargıdan kaçanlar ve kaçırılanlar, polis devletinin copunu kullanarak kendilerini suçlayanları dövdürüp hapse atıp suç birikimlerini arttırmaya devam ederler. 2015’te mesela, bizi Ermeni iddiaları bekliyor. Türkiye’yi yargılamadan mahkum etmeye meraklı, antidemokratik ve faşist bir mantığın saldırıları ile uğraşacağız. Herkesin hukuk önünde eşit şartlarla kendini savunma hakkını hatırlatacağız. Sonuçta siyasi tarafgirlik peşinde, insan haklarına saygısızca yapılan her saldırıya, yurt içinde de, yurt dışında da karşı çıkacağız. Kimse siyasi baskıyla ne aklanabilir, ne mahkum edilebilir!

Ah sevgili okurlarım! Ben ki size daha neşeli bir yıl sonu yazısı planlayarak yola çıkmıştım, yine Türkiye’nin artık hem içimizi deşen, hem de dünya tarihine arka sayfalarından giriş yapmış çetrefilli tıkanıklıklarına girip kaldık! Yine de hepinize yeni yılda kucak dolusu mutluluklar ve sevgiler! Aydınlığın yüzünün güldüğü yıl olsun 2015!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.