16 Temmuz 2018 Pazartesi

NOVAK WİMBLEDON’DAN BİLDİRİYOR: BEN, GERİ DÖNDÜM!” | Bedri Baykam



Novak Djokovic 4. kere Wimbledon finalini kazandığında beni en çok etkileyen sahne, sevgili oğlu dört yaşındaki Stefan’ın babası kupayı kaldırdıktan sonra alkış tutmasıydı. O sahnenin 13. slam turnuasını müzesine götüren Sırp şampiyon için dünyadaki her şeyin üzerinde olduğu o kadar belliydi ki...
Fakat turnuadan ve maçtan bahsetmeden önce yüksek izninizle dünya tenis federasyonu ve futbol federasyonu (FİFA)’ya esefle kınadığımı bildirmek istiyorum. Dünyanın göz bebeği bu iki spor dalından hiçbirisinin diğerini küçümseme hakkı yok. Maç saatleri çakışınca futbolda Dünya Kupası finalinin yarısı Wimbledon finalinin 3. setiyle kesişti. Ve resmen sporseverler mağdur edildi. İki maçtan birini veya diğerini 2 saat ileri veya geri atmak bu kadar mı zordu?

PEKİ FİNALİSTLER O NOKTAYA NASIL GELMİŞLERDİ?
Efsaneye dönüşecek hikayeler var bu noktada... Bu dev turnuaya hiç alışık olmadığı şekilde girmişti Djokovic. Verdiği ciddi ara, geçirdiği ameliyat, oynayamadı dönemler onu çok geriye attıktan sonra, şimdi ancak 21 numarada ve 12. seri başı olmuştu. Ancak maçlar oynadıkça büyük şampiyonun hızla eski formuna ve istatistiklerine dönme işaretleri verdiğini gördük. 3. tur ve çeyrek finalde, Edmund ve Nishikori’ye birer set vermiş olsa bile, maçların genelinde adım adım özgüvenini kazanan bir “Djoko” vardı. Ama onu bugün aldığı şampiyonluktan bile daha çok tekrar zirveye taşıyan maç, iki güne yayılan, Nadal ile yarı finalde yaptığı maçtı. 6/4, 3/6, 7/6, 3/6, 10/8’lik maraton bir tenis ziyafetiydi bu. O maçın nefes kesici 5. setinde, iki kez, 4/4 ve 7/7’de Novak servisinde 15/40 geri düştü. Oralarda tek puan kaybetse, ardından Nadal maç için servis atacaktı. Her iki kritik durumda da muhteşem servislerle işi çözmüştü Djoko. 9/8’de Nadal servisini sıfıra karşı kaybedince Djokovic kendisini finalde buldu.
Rakibi Anderson’u ise finale taşıyan, bir değil iki unutulmaz maçtı. Çeyrek finalde, dünya tenisinin tartışılmaz ekselansları Roger Federer’e karşı, 3 sette yenilmek üzereydi Güney Afrikalı Anderson. İlk iki seti 2/6 ve 6/7 kaybettikten sonra, Federer 5/4 ve Anderson’un servisinde 30/40 ilerideyken, maç topu kazanmış oldu. Güney Afrikalı oyuncu servis attı ve ardından ne olacaksa olsun der gibi Federer’in ünlü backhandine abanarak fileye çıktı. İsviçreli şampiyon topu dağlara taşlara yollarken, o anda bile, kimsenin bu maçın birkaç dakika sonra biteceğinden şüphesi yoktu. Ama Anderson’un farklı planları vardı. Maçı o andan itibaren toptan değiştiren Anderson, geri kalan setleri 7/5, 6/4, 13/11 alarak daha önce yalnız iki tenisçinin (Fransız Tsonga ve... Djokovic) başardığı inanılmazı gerçekleştirdi. Anderson’u yarı finalde bekleyen rakibi ise 2.08’lik boyuyla her açıdan gerçek bir dev olan dünyanın en iyi servisi John İsner’di! İşte bu maç da her açıdan Wimbledon tarihine geçti. Bir servis ve tenis resitali olarak süren karşılaşmayı 7/6, 6/7, 6/7, 3/6, 10/8 kazanarak Anderson adeta herkesi sportmenliği, kararlılığı ve dayanıklılığıyla büyüledi. İşin en ilginç tarafı, günün mağlubu İsner’in, tenis tarihinin en uzun maçını 2010 yılında Fransız Mahut’ye karşı 5. sette 70-68 kazanmış olmasıydı. İsner bu sefer maratonu kaybetti.

MAÇIN ÖZET ANALİZİ
İşte böyle gelmişlerdi finale. Biri hayatının ilk slam turnuasını kazanmak istiyordu, diğeri
ise henüz ölmediğini, Federer ve Nadal ile beraber dünyanın en önemli üç tenisçisinden biri olmaya devam ettiğini kanıtlamak istiyordu. Djokovic, maça başından itibaren ağırlığını koydu. İlk oyunda rakibinin servisini kırdı, sonra bunu bir defa daha gerçekleştirdi ve ilk seti kolaylıkla 6-2 kapadı. 2. set, ilkinin kopyası gibiydi. Djokovic yine en başında rakibinin servisini aldı ve ardından aynı skorla durumu 2-0’a taşıdı. Bu iki setin nasıl geçtiğine bakarsak, göze çarpan noktalar şunlardı: Anderson’un en önemli silahları, finale çıkana kadar hep servis ve düz vuruşu yani forehandi olmuştu. Halbuki ilk 2 set boyunca, Anderson, servisten çok az sayı çıkarabildiği gibi, forehandiyle de üst üste inanılmaz adette basit hata yaptı. Djokovic ise, hem çok daha iyi servis attı, hem de oturmuş, az hata yapan konsantre bir oyun oynadı. 3. sete girerken, herkes Anderson’dan gecikmiş de olsa bir tepki bekliyordu. Nitekim bu yaşandı. Güney Afrikalı oyuncu servisini kaybetmeden 5-4 ileri geçti ve o oyunda, set topu kaçırdı. Artık maça asılıyor ve yere sağlam basıyordu. Arkadan geleni hep tutan seyirci de “saflara” geçmişti! 6/5’te Anderson bu sefer rakibinin servisinde 15/40 ve ardından avantaj yakaladı. Djokovic her birini güçlü servisler ve ofansif korkusuz oyunuyla savuşturmayı bildi. Tie breakde ise, sahada artık yalnız Novak vardı. Her puanı dikkatli şekilde oynayarak dördüncü defa dünyanın en büyük şampiyonluğuna ulaşırken, belki kendisi için gerçekleştirdiği esas inanılmaz şey, “Ben bu sporun zirvesine tekrar çıkabilecek miyim?” sorusuna verebildiği yanıttı. Kazandığı 3 milyon dolardan çok daha önemlisi, özgüveni ve artık samimi olarak etrafa dağıttığı gülücüklerdi. Maçın bittiği anda adeta “Ben geri döndüm. İşte bakın, kanlı canlı buradayım. Ben Novak” diye haykırıyordu bakışı... Pazartesi günü Sırp şampiyon tekrar dünyada ilk 10’a girerken, Anderson’da 5 numaraya yükselerek kariyerinde zirve yapıyor olacak..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.